Doç. Dr. Fethi Kaba ile Türkiye'de Çizgi Film Hakkında
Yazar: KaJaDiABLo
27 Mart 2004
Arkadaşımız
Tarık Güven, Anadolu Üniversitesi Çizgi Film (Animasyon)
Bölüm Baskanı Doç. Dr. Fethi Kaba ile sizler için bir
röportaj yaptı. Özellikle bu konuda eğitim almak isteyen
ve Türkiye'deki durumu merak edenler için çok faydalı olacağına
inanıyoruz.
T.G.: Tarık Güven
F.K: Fethi Kaba
T.G.: Merhaba Fethi Bey. Klasik
bir soruyla başlayalım. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
F.K.: 1989 yılında Anadolu
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü'nden
mezun oldum. Son sınıfta ana seçmeli olarak animasyon dersi
aldım. Mezun olduğum 89 yılında üniversitede animasyon bölümü
kurulması düşünülüyordu. Beni okutman olarak animasyon bölümüne
aldılar. Yüksek lisansımı yaptım. 1996 da sanatta yeterliliğimi
verip, yardımcı doçent oldum. 1998 yılından beri de animasyon
bölüm başkanıyım.
T.G.: Animasyon bölümü hakkında
bilgi verir misiniz? Örneğin animasyon bölümüne girmek isteyen
bir öğrenci ne yapmalı, bölüme öğrenci alımı nasıl gerçekleşmekte?
F.K.: Güzel sanatlar fakültesi
yönetim kurulunun düzenlediği sınav sistemi şöyle. Güzel
sanatlarda şu an 7 tane bölümümüz var. Hepsine ortak sınav
yapılıyor. İlk aşamada canlı modelden resim çalışması istiyoruz.
Bu aşamayı geçenler ikinci gün sınava alınıyorlar ve
genelde hayalden resim ve bu resmin kurgusunu karakalem
düzenlemesini
istiyoruz. Bu ikinci aşamayı da kazananlar sınava girmeden
önce yaptıkları tercih sıralamasına göre bölümlere yerleştiriliyor.
T.G.: Animasyon bölümünde kaç yıl
eğitim veriliyor?
F.K.: Bir yıl İngilizce hazırlık
olmak üzere 5 yıl.
T.G.: Bu bölümde hangi derslerin
eğitimi veriliyor?
F.K.: Temelde ''Çizgi Filmin
Teknikleri'' diye bir dersimiz var. Çizgi film nasıl yapılır,
kaç karede ne çizersin, hareketlendirme nasıl olur, bunun
zamanlamasını nasıl ayarlarsın... Bu tarz eğitimler veriyoruz.
İkinci sınıftan itibaren bilgisayarla eğitim başlıyor. Bilgisayarda
Max ve Maya ağırlıklı derslerimiz yürüyor. Bunun yanında
çizgi film derslerimiz de sürüyor. Destekleyici dersler
olarak da görsel anlatım, senaryo yazımı, sinemaya giriş
gibi derslerimiz var.
T.G.: Peki bu bölümün öğrencilerine
sağladığı olanaklar nelerdir?
F.K.: İki tane geleneksel
çizgi film atölyemiz var. Bunun yanında iki line-test sistemimiz
var. Kurgu ses laboratuvarımız var. Her öğrenciye bir bilgisayar
düşecek şekilde bu sene yeni kurulan Maya laboratuvarımız
var.
T.G.: Bölümden mezun olan öğrencilere
iş imkanı sağlanıyor mu?
F.K.: Bölümün iş bulmak gibi
bir misyonu zaten olamaz. Mezunlarımız portfolyalarını oluşturarak
kendileri görüşmeler yapıyorlar. Bazen bizim de yönlendirmelerimiz
oluyor tabii ki.
T.G.: Sanırım isterlerse üniversite
de kalabiliyorlar.
F.K.: Elbette... Seçmeli olarak multimedya
eğitimi veriyoruz. Mezun olan öğrencilerimizin büyük bir
kısmı şu anda multimedya sektöründe çalışıyorlar. Gittikleri
şirketlerde de animasyon bilgilerinin onlara çok yararlı
olduğunu düşünüyoruz. Bunun yanında televizyonda ve reklam
sektöründe çalışan öğrencilerimiz var. Şu anda izlenen neredeyse
bütün reklamlar bizim öğrencilerimize ait. En yenilerinden
biri, Arçelik reklamındaki ''Çelik''. Turgut Akaçık adlı
bir öğrencimiz yapıyor.
T.G.: Güzel Sanatlar Animasyon Bölümü
adına veya bu bölümde olupta bireysel olarak ulusal veya
uluslararası yarışmalarda başarı kazananlar var mı?
F.K.: Benim 1994 yılında yaptığım
''Yabancı'' adlı bir üç boyutlu film vardı. O dönemde Türkiye'de
yapılmış ilk üç boyutlu filmdi. DOS ortamında, bir karesini
45 dakikada boyadığım, 486'ların olduğu dönemde... Yabancı
ile Türkiye'de büyük yankı almıştım. Ben bu filmle
Ankara Ulusal'da ikincilik aldım. Ankara Ulusal'da ilk üçe
girenler Uluslararası'na gönderiliyor. Ankara Uluslararası'nda
da ikincilik aldım. Bunun dışında filmim Japonya'da Hiroşima
Animation Film Festival'de Asian Collection'da yer aldı.
Bunun yanında Hikmet Sofuoğlu'nun filmleri Almanya'da, İngiltere'de
gösterime girdi. Şu anda bir öğrencimiz var ki çok başarılı,
adı Denizcan Yüzgül. İki yıldır neredeyse bütün ödülleri
toplamış durumda. İzmir Kısa Film'de Altın Kedi aldı. Umut
Vakfı'nın açtığı Bireysel Silahsızlanma'da üçüncülük aldı.
İstanbul Kısa Filmciler Derneği'nin düzenlemiş olduğu bir
yarışmada ödül aldı. Çekoslavakya'da, Fransa'da gösterime
girdi. Japonya Hiroşima'da gösterime girmiş bir çok öğrenci
filmlerimiz var.
T.G.: Animasyon Bölümü 14 yılda yaklaşık
200 mezun vermesine rağmen, Türkiye'de başarılı bir çizgi
film yapılamamasının nedeni nedir?
F.K.: İlk başta buna bir para yatırılması
gerekiyor. Para yatıracak kişinin buna ikna olması gerekiyor.
Gerçekten de kaliteli bir film çıkma iknasının kendisinde
yaratılması gerekiyor. Şu ana kadar bu olmamış. Bütün sanatçılar
kendi çabalarıyla önemli işler yapmışlar. Çizgi film sonuçta
bir ekip işi. Bu ekibi toplayıp, endüstriyel anlamda çizgi
film üretmek lazım. Fakat böyle bir stüdyoya baktığınız
zamanda 70 kişiden başlayıp 150-200 kişiye varan bir insan
gücüne ihtiyacınız var. Biz bölüm olarak 14 yılda 200 mezun
vermişiz. Bu az. Bunların yarısı bu işle uğraşsa gene az.
Multimedyaya kayanlar var. Reklama kayanlar var. Storyboardcular
var. Reklam yönetmeni, klip yönetmeni var. Yani çok dağılmış
durumda. Özünde geleneksel çizgi filmle uğraşan mezun sayımız
az kalıyor. Ama çok yetenekli öğrenciler var. Gördüğünüz
zaman ''vay be!'' diyeceğiniz öğrenci çok fazla. Bunlar
mezun oldular. Reklam sektöründe çalışıyorlar. Ama güdüleyici
bir şey olsa bunlar bir araya gelip çok güzel projelere
imza atacaklardır.
T.G.: Türkiye'de çocuk eğlencesi
olarak algılanan çizgi filmdir, animedir dünyada çok daha
ciddiye alınıyor ve büyük paralar ayrılıyor. Tabi bir o
kadar da kazanılıyor. Örneğin bu senenin Oscarlı animasyonu
''Finding Nemo'' 850 milyon dolar gişe hasılatı yaptı. Bu
sene hasılatta onu geçebilen tek yapım 11 Oscarlı Yüzüklerin
Efendisi. Türkiye'de yapımcıların bu potansiyelin farkına
varamamaları çok yazık. Ama sanırım insanlar Türkiye'de
başarılı projelerin yapılabileceğine inanmıyorlar.
F.K.: Elbette... Ama inanmaları
lazım. İnandırmak lazım. Birilerinin çıkıp, bakın bu iş
iyi yapılıyor, Türkiye'de de kaliteli işler yapılıyor dedirtebilmesi
lazım. Bu inanç sağlanabilirse Türkiye'de de çok başarılı
projeler çıkacağına inanıyorum. Bakın şu sıralar Türk Sineması
büyük bir atılım içinde. Çok başarılı yapımlar çıkmaya başladı.
Bu bende bir umut da sağladı. Sıra çizgi filmede geliyor
diye düşünüyorum.
T.G.: Teknik açıdan dünya ile aynı
seviyede olduğumuzu düşünüyor musunuz?
F.K.: Dünyanın neresine baktığınıza
bağlı. Hollywood'a bakarsanız değiliz. Bölüm olarak bakarsak
bir çok okuldan çok iyiyiz. Ama Türkiye'de animasyon sektörü
olarak baktığımızda eksiklikler var. Bunlar da genelde maliyetten
kaynaklanıyor.
T.G.: Sürekli maliyet diyoruz.
Bir çizgi film ne kadar maliyetlidir. Mesela 90 dakikalık
orta seviye bir çizgi filmin maliyeti nedir?
F.K.: Tabii yapımına göre değişir.
Ama basit bir yapımı saniye bazında düşünürsek, saniyesi
300 dolar civarında.
(Hemen kafadan bir hesap yapıyorum:
300x60=18000 dolar dakikası. 90 dakikalık bir çizgi filmde
1620000 (bir milyon altı yüz yirmi bin) dolar yapıyor.)
T.G.: Türkiye'de televizyonlarda
yayınlanan bazı Türk çizgi filmleri var. Bunlar hakkında
ne düşünüyorsunuz?
F.K.: Ben bunların Türk çizgi
filmine bir şey getirdiğine inanmıyorum. Hatta geriye götürdüğüne
inanıyorum. Çünkü bir kısır döngü içine girmişiz. Yıllardan
beri Nasrettin Hoca, Keloğlan... Bu yapımları dünyaya satmamız
çok zor. Japonya da ilk önce başka şeyler değil Heidi ve
Şeker Kız Candy gibi avrupai tipler yaratarak dünya pazarına
yayıldı. Böyle yaparsanız para kazanırsınız. Yıllarca, yok
''Kültür Bakanlığına satalım, ondan para alalım'' diye Keloğlanlar,
Nasrettin Hocalar yapıldı. Bunları tabii yapacağız. Çünkü
bunlar kendi öz kültürümüz. Bunları Türkiye'de yayınlarsın.
Ama önce her şeyiyle güzel yaparsın... Artık çocuklar da
bilinçlendi. Kötü bir şey çıktı mı karşısına izlemiyor.
Eşek nasıl yürüyor, adam nasıl bakıyor.... Bu tür kötü yapımlarla
artık kendimizi kandırmaktan başka bir şey yapmayız. Bizim
birinci sınıftaki öğrencilerimizin yaptıkları çalışmalar
onlardan daha iyi. Gelsinler, görsünler. Reklamları izleyin
mesela;kusursuz işler var...
T.G.: Çözüm projesi ne?
F.K.: Nasıl ki Türk sinemasında
birisi çıkıyor para yatırıyor ve o parayı geri aldığına
inanabiliyorsa çizgi filmde de bu olmalı. Bir yapımcı çıkacak,
çizgi filme para yatıracak, inandığı kişilerle çalışacak.
Ondan sonra getirisini gördükten sonra, bir kaç tane daha
film yapıp dünya pazarına çıkacağına inanıyorum. Bunun yanında
kurtarıcı olarak diziler olabilir. Çocukların izleyebileceği
çizgi diziler. Burada görülen kaliteyle Tükiye'de bir şeyler
yapılıyormuş inancı artık uzun metrajlı filmlere taşıyacaktır.
Az önce dediğim gibi Nasrettin Hoca, Keloğlan gibi bireysel
yapımlarla dünya pazarına çıkamazsın. Bizim destanlarımız
var. Mesela Gılgamış Destanı falan... Bunları iyi bir senaryoyla
yapıp dünya pazarına çıkabilirsin.
T.G.: Peki daha önce üzerinde
yoğun çaba harcanmış, bu iş olacak galiba diye düşündüğünüz
bir projeniz oldu mu?
F.K.: Bundan iki sene önce
Atatürkçü Düşünce Derneği ve Kapı Ajans'la birlikte bir
proje geliştirdik, adı ''Cumhuriyet''. Atatürk'ün çocukluğundan
başlayıp, ölümüne kadar hayatı çizgi film yapılacaktı. Senaryo
bana göre daha çok belgesel niteliği taşıyordu. Çok ciddi
çalışıldı ancak Türkiye o dönemde krize girdiğinden yeterli
destek bulunamadı ve proje rafa kalktı.
T.G.: Dünya sektörüne dönersek beğendiğiniz
yapımlar neler?
F.K.: Beğendiğim çok var.
Walt Disney'in bütün yapımlarını beğeniyorum. PIXAR'ın bütün
yapımlarını beğeniyorum. Simpsonlar'a bayılıyordum ,çok
güzeldi. Donald Duck'ı severim. Japon animelerinin bir kısmını
çok seviyorum. Tabii bunların dışında bağımsız ve sanatsal
çalışmalar da var; Frederic Back adlı Kanadalı sanatçının
"Ağaç Diken Adam" ve " Mighty River"
filmleri çok güzel, Micheal Dudok de Wit'in çalışmalarını
beğeniyorum, Tonguç Yaşar gibi bir usta var mesela Türkiye'de,
bunun yanında Cemal-Meral Erez'in "Cordes" filminden
seyredince hala etkilenirim ve daha bir çok bağımsız film,
hepsine ayrı bir değerde bakılması gerekiyor.
T.G.: Dünya da kendini geniş anlamda
kabul ettirmiş iki tarz var. Walt Disney ve Japon anime...
Aralarında bir değerlendirme yapmanızı istesem...
F.K.: İkisi çok farklı. Sadece
ikisi değil. Japon anime çok tanındığı için farklı... Çekoslavak
var. Polonya var. Amerika'da Walt Disney'i karşısına alan,
onu tiye alan yapımlar var. Ama onlar çok sivrilmemiş. Dünyaya
baktığımız zaman diyoruz ki; bir anime var ve bir Walt Disney
var. Yaklaşımları birbirlerinden çok farklı geliyor bana.
Şunu beğeniyorum, bunu beğenmiyorum diyemem. İkisininde
çok farklı tarzları var. İkisini de beğeniyorum. Hedef kitleleri
farklı olduğu içinde aralarında bir kıyas yapamam. Walt
Disney genelde çocuklara yöneliktir. Japon animeleri biraz
daha hayatın içinden, hızlı gençliğin temsilcisidir diyebilirim.
T.G.: Yani çizgi filmin sadece çocuk
eğlencesi olarak görülmesinde Amerikan yapımlarının çok
etkisi var diyebilir miyiz?
F.K.:Elbette. Walt Disney'in genel
hedef kitlesi çocuklardır. Animede ise yetişkinlere yönelik
yapımlar da vardır...
T.G.: Peki bir gün Türk çizgi filminin
kendi tarzını oluşturup bir Walt Disney gibi bir anime gibi
kendini dünyaya kabul ettirebileceğini düşünüyor musunuz?
F.K.: Aslında düşünmek istiyorum.
Ama bunun zor olduğunu da biliyorum. Japon animeler bir
tarz oluşturmuş. Büyük gözlerle başlamış. Çok fazla animasyon
değildir, arkada backgroundlar geçer falan... Ama Japon
sinemasına baktığınızda da bir tarz var. Türk sinemasında
bir tarz yok ki çizgi filminde olsun. Bunun genel kültürden
kaynaklanan bir durum olduğunu düşünüyorum. Bu zamanla olur
mu? Umarım olur. Ama kendi tarzını oluşturmasının zor olduğunu
düşünüyorum. Kendi tarzını yaratmaktan ziyade iyi film yapmaya
çalışmak daha mantıklı geliyor bana.
T.G.: İyi filmler çıkarsa
daha sonraları kendi tarzını zaten yakalar diyorsunuz yani..
F.K.: Evet. Her şey yerine oturur.
T.G.: Dünyada ortak yapımlar çoğaldı.
Örneğin sinemalarda sık sık Japon-Amerikan ortak yapımları
görüyoruz. Bunlar gibi Türkiye'de de ortak yapımlar görebilir
miyiz?
F.K.: Neden olmasın? İnandırmak lazım.
İstanbul'da bazı şirketlerden duyuyorum. Ortak yapım gibi
fason çalışan şirketler var. Yani dışardan firma geliyor,
bana bunu yapar mısınız diyor. Türk şirket ayda 15 dakika
yaparız diyor. Şak 8 dakikadan fazla yapamıyorlar. Animasyon
bir disiplin işidir. Bir karede karakter neyse onuncu karede
de karakter o olmalıdır. Sen işi kaçırmamak için ayda 15
dakika yaparım deyip de yapamazsan güvenirliliğini kaybedersin.
Adam bakıyor, 15 dakikaydı sipariş 8 dakika gelmiş. O da
iyi değil diyor ve Türkiye'den elini eteğini çekiyor.
T.G.: Peki şirketleşme gibi projeniz
var mı?
F.K.: Bizim işimiz eğitim
vermek. Şirkete girersek eğitime gerekli önemi verememekten
çekiniyoruz. Mezunlarımızın bu tarz şeyleri yapmasını destekliyoruz.
Bundan bir kaç yıl önce son sınıf öğrencileriyle bir çabamız
oldu. Amerika'da yaşayan Caveman'ın çizeri Tayyar Özkan'la
bir iletişimimiz oldu. Onunla bir kısa film yapma aşamasına
geldik. Fakat son sınıfta dersler ağır olduğu için yürütemedik
o işi. Yoksa ona çizgi diziler hazırlamayı düşünüyorduk.
Hatta bir tane film yapıldı, çekildi. Ama line-test aşamasında
kaldı.
T.G.: Türkiye'de bir animasyon
kültürü oluşturmak için üniversite bazında bir çabanız var
mı? Örneğin bir animasyon festivali veya bilgilendirme paneli
gibi...
F.K.: İstanbul'da ve Ankara'daki
toplantı ve panellere katılıyoruz. Konuşmalar yapıyoruz.
Şuan Eskişehir'de bir animasyon festivali yapma çabamız
var. Öğrencilerimiz çizgi film kulübü kurmaya çalışıyorlar.
O kurulduğu takdirde bir çizgi film festivali olacak. Bu
sene İzmir Kısa Film Festivali'nin bütün filmlerini buraya
getirmeye çalışıyoruz.
T.G.: Fethi bey, röportajımıza katıldığınız
ve sorularımıza verdiğiniz içten cevaplardan dolayı size
teşekkür ediyoruz.
F.K.: Ben de teşekkür ederim...
Bu röportaj, Tarık
GÜVEN (KaJaDiABLo) tarafından Fethi Kaba ile 15 Mart 2004
tarihinde yapılmış, Alpin tarafından düzenlenmiştir. Röportaj
metni ve resim Fethi Kaba'nın izni altında sitemizde yayımlanmaktadır.
İzinsiz olarak başka yerde yayımlanamaz.
|